AKIŞTA KALMAK

Türkçede ‘akış kuramı’ olarak bilinen Macar psikolog Mihaly Csikszentmihaly tarafından isimlendirilen bu kavram ingilizcede “being in the zone” olarak kullanılıyor. Bu kavramı ilk olarak bir spor programında, Serdar Ali Çelikler tarafından kullanıldığında duydum.
Her yıl on milyonlarca dolar kazanan olan Michael Jordan’ı her maç bir önceki maçtan daha iyi performans göstermeye sürükleyen, benzer şekilde Christiano Ronaldo’nun Avrupa Şampiyonası finalinde, sahayı gözyaşları içerisinde terk etmesine sebep olan duygu nedir?

Cevap elbette para değil!

Sporcuların üst düzey performans gösterdikleri için daha çok kazandıkları bir gerçek olsa da, pek çok sporcu daha fazla kazandığı için daha iyi performans göstermiyor. Veya milli takım oyuncuları daha çok prim aldıkları için daha iyi sonuçlar elde etmiyorlar.

Micheal Jordan, “Hep aynı seviyede oynamayı nasıl başarıyorsun?” sorusunu; “Bu benim elimde olan bir şey değil, kendi kendine oluyor” diye cevaplıyor.

Başarı ve üst düzey performans, kişi kendini işin akışına kaptırdığında kendiliğinden geliyor.

Tıpkı sporda olduğu gibi, iş hayatında da başarıyı getiren önemli faktörlerden birinin “akışta kalmak” olduğuna inanıyorum.

Csikszentmihaly (uzun, okuması ve yazması zor bir isim) buna akış teorisi demiş. Bunu işini severek yapmak, yaptığı işin aşığı olmak diye de isimlendirebilirsiniz. Her birimizin sevdiği işi yapması belki kendi elinde değil. Ancak işimizi severek yapmak doğrudan bize bağlı ve bizimle ilgili.

Peki bazılarımız akışta kalabilirken, bazılarımız bunu neden başaramıyor?

Bazı şirketler personellerini işin akışına dahil edebiliyorken, bazıları bunun neden yapamyor?

Akışta kalmak zor bir şey. Bunu yakalayabilmek sürekli/sürdürülebilir bir motivasyon gerektiriyor.

En kolayı ve sık rastlananı ise işin rehavetine kendini kaptırmak.

Akış teorisine göre; işin akışına kendini kaptıramamanın ardında ise 3 temel neden yatıyor: ilgisizlik, sıkılma ve kaygı.

Ben bunu şirket çalışanlarının şirketin hedefleriyle kendileri arasında bir bağ kuramamaları nedeniyle ilgisizliğe yönelmeleri, yaptığı işten sıkılmaları, işlerini yük görmeye başlamaları ile  çalışanın işi ve şirketin geleceğiyle ilgili beklentilerini kaybetmesi olarak özetliyorum.

Şirketlerin, çalışanlarını işin akışına sokmalarının onlara doğru geri bildirim vermeleri, çalışanların başarılı olmaları için gereken potansiyele sahip olduklarını hissetmelerini sağlamaları ve kişilerin organizasyona ve kendilerine inanmalarını sağlamaktan geçtiğini düşünüyorum.

Tabi işin akışında kalmış çalışanları ödüllendirmenin, sürekliliği sağlamak açısından da olmazsa olmaz olduğunu gözden kaçırmamak gerekir.

Teori ve reçete yazmak işin en kolayı.

Michael Jordan ve Ronaldo gibi akışta kalabilmeyi başaranlar ise uç örnekler.

Fakat, ne yazık ki rehavete kapılmak bulaşıcı. Akışta kalabilmenin ise bulaşıcılığı bulunmuyor.

Birey olarak akışta kalmamız için konfor ortamından çıkmak, öz motivasyon sağlamak, zorluklar karşısında yılmadan yeni beceriler geliştirmemiz gerekiyor.

Belki de bütün mesele kendi kendine olabilmesini sağlayabilmekte...

 

Etiketler: akışta kalmak, akış teorisi, rehavet, rehavete kapılmak, kendi kendine olması, Csikszentmihaly,

Yorumlar